Alemşah Öztürk
Entrepreneur, Graphic Designer / Bak 06
www.41-29.com
English
Türkçe
Istanbul
Istanbul, istanbul, istanbul... there is so much to talk and write about you... my source of life, my secret muse, a city that blends inspiration and mistery within its air, soil and people. I know perfectly I cannot live anywhere but here... still I want to talk about istanbul to the whole world and want to wander through its narrow streets... waiting for a future design that will come out from the darkness...
Antifit
It just don’t fit, I couldn’t embed this feeling, then you have to bring it out. I have to tell, I have to share, I have to incorporate what I’ve seen and mingle it with my ideas and dreams. Thus began Antifit in 2004, now it’s almost 3... “I came to slap your brain” I’ve used to say, now I’m calmer, “let’s share” I say. Antifit is a box where you can find design, marketing, games and experiences, or maybe I should say “a piece of me” instead of all these long phrases.
Typography
“Your typography is bad!”. That’s the sentence I’m so afraid of hearing, because I love these letters, their smirchlike values, the strange balance they create when they’re put together... Once it was harder, masters had worked hard for months, just for a font. Now it’s so simple and that’s way it’s even more difficult to find the good fonts. But I guess it’s a pleasure to tell something’s written character with its pictorial value. It’s really hard but it’s a kind of art you must learn. At this point if you still didn’t read “About the FACE”, please buy it, read it and share it.
Brand
I would like to be a brand, guess it would be fun. I deeply appreciate people that became their own brand. To be Serdar Erener or John Maeda or Dave McKean would be great. I’m against using a brand though, because beautiful things are not only the ‘brand’ ones. Now in the new world we all are brands, we just don’t know our value yet. World has never faced another period where personal development has been so important. I cannot give up Sony or Apple though!
Adobe
You should better not to buy Macromedia, Adobe! You wasted such a nice brand... what will happen now? But still on the other hand if there was no Photoshop, my life won’t be that fun, that’s for sure. My first love is Photoshop, we sill use and love it, thank you Adobe. If you ever educate up the brush manager it would even be better.
Marriage
It’s always said that the marriage is hard, I never believed. It happened so fast and so naturally. The result? The most real part of my life, another real beauty that wakes me up time to time from my dreams. Is it needed? Yes, for everybody!
2050
What will happen in 2050? Firstly not the things that we think they will happen! Because the evolution and the technology don’t progress that fast. On the other hand, I sometimes think that all these technologies in the movies are already developped but not released because of the marketing strategies and of the lack of demand. I’ll be 73 in 2050 and still designing if I’m lucky enough!
Music
It’s a must! Something must be playing when I’m working- sometimes that must be the same song for all day long. 100 times, 150 times, 400 times... till I get weary... If you ask me my favourites, for now that’s Jamie Cullum, Portishead and some soundtracks I would answer. I sometimes listen “Phantom of the Opera” or “Belle” and get extremely motivated... Anyway, to me music is a necessary part of inspiration, design and fun.
Fame
I want to do good works, rather than being famous. I want people know my works, not me. I want them like my illos, participate to my projects. I don’t care much about fame, I guess I’m afraid of it!
Death
Is there any escape from it? No... It’ll come one day and I‘ll greet it smiling, because it’s a part of life, an inseperable part to me. Am I afraid? Yes! When I was a child I’ve used to imagine how being dead can be and was really frightened at the end. Now I’m closer but I imagine less, I guess I get used to it. “I’m crying for the ones who are left behind, not for the ones who leave” This sentence is so true...
Istanbul
Istanbul, istanbul, istanbul... Yazacak, konuşacak o kadar çok şey var ki senin hakkında... Yaşam kaynağım, tüm esinlerimin gizli perisi, havasında, toprağında, insanında gizem ve ilhamın harmanlandığı şehir. Buradan başka bir yerde yaşayamayacağı o kadar iyi biliyorum ki... Ama anlatmak istiyorum Istanbul’u tüm dünyaya, ve daha çok gezmek istiyorum dar sokaklarını... Karanlıktan çıkacak bir sonraki tasarımı bekleyerek...
Antifit
Oturmuyor işte içime, bir türlü yerleştiremedim o hissi içime, o halde dışarı çıkartmak lazım içerde olanları. Anlatmak lazım, paylaşmak lazım, yanına da gördüklerimi katmak lazım, fikirlerimi, hayallerimi de harmanlayarak. Böyle başladı işte Antifit 2004 te, 3 yaşına girdi girecek... 'Beyninizi tokatlamaya geldim' diyordum, şimdi daha sakinim, 'paylaşalım' diyorum. Antifit içinde tasarımın, pazarlamanın, oyunların, deneyimlerin bulunduğu bir kutu, benim bir parçam demeliydim belki de bu uzun cümleler yerine.
Tipografi
“Senin tipografin kötü!” İşte bu duymaktan en çok korktuğum cümle, çünkü seviyorum o harfleri, onların lekesel değerlerini, bazen biraraya geldiklerinde yarattıkları o garip dengeyi... Tipografi vazgeçilmezlerimden, daha çok vakit ayırmak istediklerimden... Eskiden daha zormuş, bir font için aylarca uğraşırmış ustaları, şimdi o kadar kolay ki yapması, o yüzden de iyi fontları bulmak daha da zor. Ama sanırım, birşeyleri yazı karakterinin resim değerleriyle anlatmak da başka bir zevk, zor gerçekten zor, ama kesinlikle öğrenilmesi gereken bir sanat. Bu noktada “About the FACE” hala okumadığınız bir kitapsa, alınız lütfen, okuyunuz ve paylaşınız.
Marka
Marka olabilmek isterdim, sanırım eğlenceli olurdu. Markalaşmış insanlara saygım sonsuz, bugun bir Serdar Erener, bir John Maeda, bir Dave McKean olabilmek güzel olsa gerek. Ve fakat, marka kullanmaya karşıyım. Zira güzel olan şeyler sadece marka olanlar değiller. Artık yeni dünyada, hepimiz birer markayız, sadece daha değerimizi bilmiyoruz. Kişisel gelişimin bu kadar önemli olduğu başka bir dönemle daha karşılaşmamıştı dünya... Vazgeçemiyorum Sony’den, Apple’dan o ayrı.
Adobe
Macromedia’yı almasaydın be Adobe, gitti güzelim marka... Nolacak şimdi? Ama bir yandan da photoshop olmasaydı, bu kadar eğlenceli olmazdı hayatım o kesin. Photoshop’tur ilk göz ağrım, hala kullanıyoruz işte severek, sağolasın Adobe. Bir de şu brush manager’ı adam etsen ne güzel olacak.
Evlilik
Zor zanaat Evlilik derler, hiç inanmadım. Öyle çabuk oldu ki ve o kadar da doğal. Sonuç? Hayatımın en gerçek parçası, ara ara hayal dünyasından beni uyandıran bir başka gerçek güzellik. Lazım mı? Her eve!
2050
2050’de ne olacak? Herşeyden önce hayal ettiğimiz şeyler olmayacak ! Zira evrim ve teknoloji o kadar hızlı gelişmiyor. Öte yandan pazarlama stratejileri yüzünden aslında tüm bu filmlerdeki teknolojilerin bulunduğunu ama yeterince talep yaratılmadığı için henüz satışa çıkmadıklarını da düşünmüyor değilim. 73 yaşında olacağım 2050’de ve şanslıysam hala tasarım yapıyor olacağım!
Müzik
Olmazsa olmaz! Çalışırken illa birşeyler çalmalı, ve bazen aynı parça çalmalı tüm gün boyunca. 100 kere, 150 kere, 400 kere... Takılınca bıkana kadar... Kimleri dinlemekten zevk alıyorum dersem, bu aralar sanırım bir Jamie Cullum, Portishead ve bir takım soundtrack’ler diye cevap verebilirim. Ara ara “Phantom of the Opera” yı koyup, gaza da gelmiyor değilim ya da “Belle”yi ... Ama doğrusu şu ki, müzik, benim için ilhamın, tasarımın, eğlencenin ayrılmaz bir parçası.
Şöhret
İyi işler yapmak istiyorum, şöhret olmaktan ziyade. Beni değil, işlerimi tanısınlar, illüstrasyonlarımı sevsinler, projelerime katılsınlar. Şöhretle çok aram yok, kendisinden korkuyorum sanırım!
Ölüm
Var mı kaçışı ? Yok... Gelecek bir gün, karşılayacağım gülerek, çünkü hayatın bir parçası benim için, hem de ayrılmaz bir parçası. Korkuyor muyum? Evet! Çocukken hayal ederdim, nasıl birşey ölmek diye, hep korku içinde biterdi bu hayal etme süreci. Şimdi daha yakınım ama daha az hayal ediyorum, sanırım iyice alıştım. "Gidenlere değil, kalanlara ağlıyorum" demişler ya, ne kadar doğru...